Fatih Kanunnâmesi’nin Amacı Nedir?
Tarihsel Arka Plan
15. yüzyıl ortalarında, Fatih Sultan Mehmed önderliğindeki İstanbul fethiyle birlikte (1453) Osmanlı Devleti bugüne dek görmediği ölçüde geniş bir coğrafya ve çok farklı toplumsal yapı ile karşılaştı. Öyle ki devlet, yalnızca bir beylikten ibaret olmaktan çıkmış, çok etnisiteli, çok dinli bir imparatorluk haline gelmişti. Bu durum, yönetim, hukuk, maliye ve teşkilat açısından yeni ve güçlü bir muhassalalaşma ihtiyacı doğuruyordu. :contentReference[oaicite:3]{index=3}
Bu bağlamda Osmanlı hukuk sistemi, iki ana kaynağa dayanıyordu: şerʿî hukuk (İslam hukukundan türeyen) ve örfî hukuk (padişahın koyduğu, geleneklere ve kullanıma dayalı kurallar). ([İstanbul Üniversitesi][1]) Ancak bu ikili sistem her zaman devletin büyüyen yapısıyla birlikte gelen ihtiyaçlara cevap veremiyordu: merkezi denetim zayıftı, üst düzey görevliler ve saray protokolü net değil, vergi, tımar ve adalet işlerinde standardizasyon eksikti.
İşte bu ortamda “kanunnâme” adı verilen yazılı düzenleme ihtiyacı doğdu ve Fatih döneminde hazırlanan Fatih Kanunnâmesi, bu geniş çerçevenin içinde öne çıkan bir eser oldu. ([fatihsultanmehmet.org][2])
Belgenin Amaçları ve Temel Hedefleri
1. Devletin bekâsı ve “nizam‑ı âlem” anlayışı
Fatih Kanunnâmesi’nin en çarpıcı amaçlarından biri devletin parçalanmasını önlemekti. Osmanlı tarihinde şehzadeler arasında taht kavgaları ve kardeş mücadeleleri sıkça yaşanmıştı. Bu durum “devletin bekâsı” açısından ciddi bir tehdit oluşturuyordu. Kanunnâme metninde de yer aldığı gibi: “Ve her kimseye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm‑ı âlem için katletmek münâsiptir…” ifadesi bu kaygının açık bir yansımasıdır. :contentReference[oaicite:6]{index=6} Bu madde, tartışmalı olmakla birlikte, devletin bölünmesini önleme ve merkezi iktidarı pekiştirme hedefinin kanunlaştırılması olarak okunabilir.
2. Teşkilatlaşma ve kurumsallaşma
Fatih Kanunnâmesi sadece bir “kardeş katli” veya ceza mevzuatı değildi; aynı zamanda devlet bürokrasisinin, saray teşkilâtının, görevlerin ve protokol düzeninin yazılı hale geldiği bir çerçeveydi. ([Vikipedi][3]) Örneğin devlet ileri gelenlerinin, kazaskerlerin, nişancının, defterdarın yetki, sorumluluk ve rütbe olarak nerede yer alacağı belirlenmiş; saray hizmetkârlarının ve protokol törenlerinin nasıl olacağına dair düzenlemeler yapılmıştır. ([Eodev][4]) Böylece, imparatorluk büyüdükçe “kimin kim olduğu”, “kimin ne görev yaptığı”, “hangi kurallar geçerli olduğu” netleşmiş oldu.
3. Yazılı hukuk ve örfî hukukun kurumsallaşması
Kanunnâme aynı zamanda geleneksel örfî hukuk kurallarını yazılı hale getirme sürecinin bir parçasıdır. Devletin merkezi hâkimiyetini ve yapanlarını güçlendirirken, bireylerin hak ve ödevlerine ilişkin belirsizlikleri azaltmıştır. ([İstanbul Üniversitesi][1]) Yazılılaşma sayesinde devletin işlerliği artmış, bürokrasi daha profesyonelleşmiş ve hukuk uygulamaları daha tutarlı hâle gelmişti.
Günümüzdeki Akademik Tartışmalar
Akademik literatürde Fatih Kanunnâmesi üzerine birkaç önemli tartışma öne çıkmaktadır:
a) “Anayasa” niteliği taşıyıp taşımadığı
Bazı tarihçiler, bu metni Osmanlı Devleti’nde bir “ilk anayasa” olarak görmektedir. ([ Ancak yaygın görüşe göre, biçim ve içerik yönünden modern bir anayasa kriterlerini karşılamamaktadır. Özellikle içeriğinde vatandaş hakları, denetim mekanizmaları gibi unsurların sınırlı olması nedeniyle, 1876 Kanûn‑ı Esâsî’nin ilk Osmanlı anayasası sayılması daha doğru bulunmaktadır. ([DergiPark][6])
b) Hazırlanma zamanı ve aitliğiyle ilgili belirsizlikler
Metnin gerçekten Fatih döneminde hazırlanıp hazırlanmadığı bilimsel olarak tartışmalı bir konudur. Bazı araştırmalar metnin daha sonra Fatih’le ilişkilendirildiğini öne sürmektedir. ([Academia][7]) Bu durum, metnin tarihi bağlamı, fermanın veya kanunnamenin nasıl yayımlandığı, hangi nüshaların mevcut olduğu gibi konuları ilgilendirmektedir.
c) Amaca uygunluğu ve etkisi
Bir diğer tartışma konusu, bu kanunnamenin ne ölçüde uygulandığı ve devlet yönetimi üzerinde gerçek etkisinin ne olduğudur. Bazı kaynaklar, metnin birçok kısmının ideal düzeyde kalıp pratiğe tam geçmediğini belirtmektedir. Bu da “kanun yazmak” ile “kanunu işletmek” arasındaki farkı göstermektedir.
Özetle
Fatih Kanunnâmesi, Osmanlı Devleti’nin imparatorluk haline gelmesiyle birlikte karşılaştığı yönetimsel, hukukî ve mali sorunlara karşı geliştirilmiş bir yanıt olarak ortaya çıkmıştır. Devletin bekâsını temin etmek, merkezi otoriteyi güçlendirmek, bürokrasiyi düzenlemek ve yazılı hukuk geleneğini yerleştirmek gibi amaçları taşımaktadır. Günümüzde akademik dünyada bu metnin anayasa olup olmadığı, ne ölçüde uygulanabildiği ve hazırlama süreci gibi sorular hâlâ tartışılmaktadır. Bu bakımdan, Osmanlı hukuk ve idare tarihinin kilit taşlarından biri olarak değerlendirilmesi yerinde olacaktır.
::contentReference[oaicite:14]{index=14}
[1]: “Hukuk Tarihimiz Açısından Fatih Sultan Mehmet – İstanbul”
[2]: “Fatih Kanunnamesi: Bir İmparatorluğun Anayasası Nasıl Yazıldı?”
[3]: “Fatih Kanunnâmesi – Vikipedi”
[4]: “Fatih sultan mehmetin kanunnamesi ve maddeleri – Eodev.com”
[5]: “Osmanlı’nın ilk anayasası: Fatih Kanunnamesi – …”
[6]: “Cumhuriyet Türkiyesi Anayasalarının Osmanlı Kökleri: Fatih’in Teşkîlat …”
[7]: “(PDF) Fatih Dönemi Teşkilat Kanunnamesi: Kanunname-i Al-i Osman ve …”